Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ İmiş

Şiirlerim

BEN YAŞADIM, YA SİZ ?

Ben de bir insanım, hem de sıradan....

Siz hiç defne yaprağı kokulu tarlaya gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç sabah güneş doğmadan bülbülü dinlediniz mi, ben dinledim

Siz hiç kızıl gerdan kuşu yakalayıp sevdiniz mi, ben sevdim

Siz hiç ağacın gölgesindeki su kaynağından içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç yaban gülü koklarken kendinizden geçtiniz mi, ben geçtim

Siz hiç “teşekkür ederim Allah'ım sana” dediniz mi, ben dedim

Sizin hiç çok sevdiğiniz köpeğinizi kaybettiniz mi, ben kaybettim

Siz hiç kışın kapan kurup onlarca kuş yakalayıp sonra saldınız mı, ben saldım

Siz hiç öküz arabasıyla karşı köye bayramda el öpmeye gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç köyünüzden ayrılırken ağladınız mı hıçkıra hıçkıra, ben ağladım

Siz hiç kamyon kasasında gelin almaya gittiniz mi davulla, ben gittim

Siz hiç armut pekmezi yaptınız mı kazanda, ben yaptım

Siz hiç ilk çocukluk aşkınız İzmirli güzel kızı unuttunuz mu, ben unutmadım

Siz hiç şehirlerarası otobüste Ferdinin kasetini dinleyerek İnebolu’dan Kastamonu’ya gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç köpeğinizle denizde yüzdünüz mü, ben yüzdüm

Siz hiç çam ormanında mantar topladınız mı, ben topladım

Siz hiç dağlarda karlara bata bata saatlerce yürüdünüz mü, ben yürüdüm

Siz hiç inekleri örüye götürüp güttünüz mü, ben güttüm

Size hiç tereyağını yayıktan çıkınca kaşık kaşık yediniz mi, ben yedim

Siz hiç kuluçkaya yatırdığınız tavuğu yirmi bir gün beklediniz mi, ben bekledim

Siz hiç sırtınızda çanta, omzunuzda tüfek dağlara yukarı yürüdünüz mü, ben yürüdüm

Siz hiç eksi yirmi derecede, karda tipide nöbet tuttunuz mu, ben tuttum

Siz hiç Yaradan karşısında başınızı secdeye koyup dua ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç hayvanları sularken ıslık çaldınız mı, ben çaldım

Siz hiç mezarlıktan geçerken rüzgarın uğultusundan korktunuz mu, ben korktum

Siz hiç yağmurda çıplak ayakla çamura basa basa yürüdünüz mü, ben yürüdüm

Siz hiç dalından koparıp gömleği yırtılmış incir yediniz mi, ben yedim

Siz hiç mahalle kabadayısına kafa tutup yumruğu çenenize yediniz mi, ben yedim.

Sizin alnınıza dedeniz kurban kanından sürdü mü, benimkine sürdü

Siz hiç kara sabanın arkasından çiziye mısır döktünüz mü, ben döktüm

Sizin hiç okulun önünde yazdığınız yazıyı okurken ağzınız kurudu mu, benim kurudu

Siz hiç elinizde tahtadan silahla oyunda kovboy oldunuz mu, ben oldum

Siz hiç hızlı kıldırıyor diye şehrin öbür ucundaki camiye teravihe gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç her aday olduğunuzda sınıf başkanı seçildiniz mi, ben seçildim

Siz hiç çift kırmalı fişekli av tüfeğiyle ateş ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç kapanla karabakal kuşu yakalayıp maşanın üstünde közleyip yediniz mi, ben yedim

Siz hiç dayınızın avdan yaralı getirdiği yaban ördeğini beslediniz mi, ben besledim

Sizi bir ormana yalnız bıraksalar, yabanda yaşayabilir misiniz, ben yaşarım

Siz hiç orakla ekin biçtiniz mi sıcağın alnında elinizde elliklerle, ben biçtim

Siz hiç tütün kırıp, ipe dizip, kuruttuktan sonra bıçakla kıydınız mı, ben kıydım

Sizin hiç ismini koyduğunuz, peşinizden hiç ayrılmayan manda yavrunuz oldu mu, benim oldu

Siz hiç gaz lambası ışığında radyo tiyatrosu dinlediniz mi, ben dinledim

Siz hiç alüminyum tencere kapağından televizyona anten yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç okuma yazmayı öğrendiğinizde ilk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz, ben hatırlıyorum

Siz hiç saat kulesinin karşısındaki kalesine çıkıp şehirdeki tüm camileri saydınız mı, ben saydım

Siz hiç okulun kapısında sabah erkenden sevdiğinizin gelmesini beklediniz mi, ben bekledim

Sizin hiç soğuktan donan ellerinizi sobaya tuttuğunuzda sızladı mı, benim sızladı

Siz hiç ayağınıza çivi battığında tereyağ dumanına tutup iyileştirdiniz mi, ben iyileştirdim

Sizin hiç kazma ile mısır kazmaktan elleriniz nasır tuttu mu, benim tuttu

Siz hiç harman makinasının samanlığa attığı samanları ayaklarınızla çiğnediniz mi, ben çiğnedim

Siz hiç bir küfe dolusu tütünü sırtınızda eve taşıdınız mı, ben taşıdım

Siz hiç yazın sıcağında kuyudan çektiğiniz bakraçtan buz gibi su içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç ölü yıkanırken gasilhanede bulundunuz mu, ben bulundum

Siz hiç fırından taze çıkmış ekmeğe tereyağ şeker sürüp yediniz mi, ben yedim

Siz hiç ortaokulda müzik dersine girerken öğretmen korkusundan dualar ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç sabahlara kadar ağrıyan dişinizi sabah erkenden çektirdiniz mi, ben çektirdim

Siz hiç eşinize kendi yetiştirdiniz güllerden verdiniz mi, ben verdim

Size hiç parasızlıktan ekmek arası tavuk döneri ayransız cami avlusunda yerken biri ayran ısmarladı mı, bana ısmarladı

Sizi hiç her yazılıdan sonra kopya verdiğiniz arkadaşınız etli ekmek yemeye götürdü mü, beni götürdü

Siz hiç Allah rızası geleceğinizden fedakarlık yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç bir kitabı beş kere okuyup, bir filmi on kere izlediniz mi, ben izledim

Siz hiç Kur'anı mealiyle 20 kere hatmettiniz mi, ben hatmettim

Siz hiç gece yarıcı kalkıp 2 rekat namaz kılıp dua ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç çalıştığınız firmanın ömür boyu kullanacağı logosunu tasarladınız mı, ben tasarladım

Siz hiç bisikletle Kadıköy'den Pendiğe pedal çevirdiniz mi, ben çevirdim

Siz hiç ayrılık hasretinden sarılık hastası oldunuz mu, ben oldum

Siz hiç MS-DOS işletim sisteminde 8088 PC bilgisayar kullandınız mı, ben kullandım

Siz hiç Fenerbahçeli eski futbolcu Oğuz Çetin'le fotoğraf çektirdiniz mi, ben çektirdim

Siz hiç öğrenci evinde kalırken fırından yamuk çıkan ekmekleri bedava aldınız mı, ben aldım

Siz hiç Fenerbahçeli olduğunuz halde, yurtdışı maçlarda Galatasaray'ın galibiyetine sevindiniz mi, ben sevindim

Siz hiç amatör küme basketbol maçında karşı takımdan 52 sayı yerken takımın tek sayısını attınız mı, ben attım

Siz hiç rüyanızda ölüp tabutunuz eller üzerinde mezara kadar taşındı mı, benim taşındı

Siz hiç dayınızın ruhuna 20 yıl boyunca her gece yatmadan önce bir sayfa Kur'an bağışladınız mı, ben bağışladım

Siz hiç kırkbeş yaşınızdan sonra araba kullanmayı öğrendiniz mi, ben öğrendim

Siz hiç civatayı bile bilmeden girdiğiniz fabrikada kısa zamanda uzman oldunuz mu, ben oldum

Siz hiç priminizi ve yılınızı tamamlayıp emeklilik için yaşınızı beklediniz mi, ben bekledim

Siz hiç kilden tabak yapıp fırınladınız mı, ben fırınladım.

Siz hiç çocuk tiyatrosunda rol aldınız mı, ben aldım.

Sizin arkadaş dediğiniz birisi evinize icra getirdi mi, benim getirdi

Siz hiç bayram hazırlıkları sırasında konuştuğunuz için tüm okulun önünde müdürden tokat yediniz mi, ben yedim

Siz bazı ağaçların sadece dalından kopardığınız parçayı toprağa sokmakla yeşerdiğini biliyor musunuz, ben biliyorum

Siz hiç memleketten gelirken uyuyakaldığınız otobüsten Topkapı'da uyandınız mı, ben uyandım

Siz hiç bir dostunuzu yıllarca aramayarak vefasızlık yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç ayrıldığınız işten geri çağrıldınız mı, ben çağrıldım

Siz hiç çok büyük bir yalanı yıllarca sakladınız mı, ben sakladım

Siz hiç size güvenenleri hayal kırıklığına uğrattınız mı, ben uğrattım

Siz hiç kız babası oldunuz mu, ben iki kere o mutluluğu yaşadım

Sizin arkanızda her kahrınızı çeken eşiniz oldu mu, benim oldu

Siz hiç hayatınızda askeri darbe gördünüz mü, ben gördüm

Siz Turgut Özal'ın cenazesine katıldınız mı, ben katıldım

Siz hiç Osmanlıca kelimelerle yazılmış kitap okudunuz mu, ben okudum

Siz hiç kompozisyon yarışmasında dereceye girip ödül aldınız mı, ben aldım

Siz hiç törende okulunuzun flamasını taşıdınız mı, ben taşıdım

Siz hiç plaktan şarkı dinlediniz mi, ben dinledim

Siz hiç tahta kaşıkla yemek yediniz mi, ben yedim

Siz hiç musluğa ağzınızı dayayıp kana kana su içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç İstanbul'u dolaşırken Sirkeci'de lise arkadaşınıza rastlasınız mı, ben rastladım

Siz hiç kalaylanmış bakır kaptan yemek yediniz mi, ben yedim

Siz hiç Erzurum'un cağ kebabını tattınız mı, ben tattım

Size arefe günü kuşların da oruç tuttuğu söylendi mi, bana söylendi

Siz hiç köstebek ayağını nazar değmesin diye taşıdınız mı, ben taşıdım

Siz hiç defterin arasında dört yapraklı yonca kuruttunuz mu, ben kuruttum

Siz hiç asker mektubu kaleme alıp nişanlınıza her hafta mektup gönderdiniz mi, ben gönderdim

Siz hiç  basura iyi gelir diye kirpi eti yediniz mi, ben yedim

Sizi çok seven nineniz ve dedeniz oldu mu, benim oldu

Siz hiç koyun postundan seccadenin  üzerinde namaz kıldınız mı, ben kıldım

Siz hiç göz-gez-aracıkla nişan alıp 25 metreden üçte üç isabet ettirdiniz mi, ben ettirdim

Sizin hiç her halinizle arkanızda duran anne-babanız oldu mu, benim oldu

Sizin yazılarınız dergilerde yayınlandı mı, benimkiler yayınlandı

Siz hiç sigarayı bırakıp tekrar başladınız mı, ben başladım

Siz hiç söğüt dalından düdük, kabuğundan kaval yapıp çaldınız mı, ben çaldım

Siz hiç davullu, zurnalı, köçekli ve güreşli köy düğünü izlediniz mi, ben izledim

Siz hiç ispirto ile yanan lüks lambası altında tütün dizdiniz mi, ben dizdim

Siz hiç cevizli tereyağlı mantı büktünüz mü, ben büktüm

Siz hiç musallat olan bohçacı kadından onda bir fiyatına nevresim takımı aldınız mı, ben aldım

Siz hiç G3 piyade tüfeğini gözü kapalı söküp yeniden topladınız mı, ben topladım

Siz hiç okula başlarken defterlerinizi kapladınız mı, ben kapladım

Siz hiç divit yazı hokkası ile güzel yazı yazdınız mı, ben yazdım

Sizin hiç yabancı mektup arkadaşınız oldu mu, benim oldu

Siz hiç yokuş aşağı hızla giden bisikletten düştünüz mü, ben düştüm

Siz hiç mehter takımını seyrederken tüyleriniz diken diken oldu mu, benim oldu

Siz hiç mavi bere takıp içtimaya çıktınız mı, ben çıktım

Siz hiç genç yaşta bir arkadaşınızı toprağa verdiniz mi, ben verdim

Siz hiç bilmediğiniz İngilizce kelimenin manasına İngilizce sözlükten baktınız mı, ben baktım

Siz hiç Kadıköy Süreyya sinemasında film seyrettiniz mi, ben seyrettim

Siz hiç kendinizi yakışıklı zannettiniz mi, ben zannettim

Sizin hiç çok sevdiğiniz Alevi arkadaşınız oldu mu, benim oldu

Siz hiç Hitler'in Kavgam kitabını okudunuz mu, ben okudum

Siz hiç tesadüfen yanına gittiğiniz asker arkadaşınızın düğününe denk geldiniz mi, ben geldim

Siz hiç Allah'tan ölmeyi çok istediniz mi, ben istedim

Defne yaprağı kokusu sizi hala çocukluğunuza götürüyor mu, beni götürüyor

Siz hiç köy bakkalına yumurta verip karşılığında şeker aldınız mı, ben aldım

Siz hiç caminin temelini kazmaya yardım ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç hayvanınıza vurdunuz diye ömür boyu vicdan azabı çektiniz mi, ben çektim

Siz hiç hurda toplayıp sattınız mı, ben sattım

Siz hiç kolleksiyon için pul biriktirdiniz mi, ben biriktirdim

Siz tipitip ve cincin kağıtları için misket oynadınız mı, ben oynadım

Siz hiç tüm sınıf önünde okulun son günü türkü söylediniz mi, ben söyledim

Siz hiç çıta ve kaplıkla uçurtma yapıp gökyüzüne saldınız mı, ben saldım

Siz hiç karaağaç kütüğüne ekşi ayran döküp çıkan mantarları yediniz mi, ben yedim

Siz hiç fındık ağacından üvendire yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç kiren (kızılcık) ağacının dalını kızartıp şambrel lastiğinden sapan yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç kocaman meşe ağacının gölgesinde yaz sıcağında üşüdünüz mü, ben üşüdüm

Siz hiç korkusuz olmak için avladığınız kuşun kalbini çiğ yuttunuz mu, ben yuttum

Siz siz hızarla karşılıklı iki kişi ocağa odun kestiniz mi, ben kestim

Siz hiç soba üzerinde kestane pişirdiniz mi, ben pişirdim

Siz hiç yanan sobanın üzerine konan portakal kabuğunun kokusunu çektiniz mi, ben çektim

Siz hiç direnle buğday bağlarını öküz arabasının tepesine attınız mı, ben attım

Sizin pişirdiğiniz tereyağlı pilav çok lezzetli oldu mu, benim oldu

Siz hiç traktör römorkunda uzak bir köye nişana gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç kovandan yeni çıkmış petek kestane balı yediniz mi, ben yedim

Siz hiç kendi düğmenizi ve paçanızı kendiniz diktiniz mi, ben diktim

Siz hiç bileme taşında su dökerek bıçak bilediniz mi, ben biledim

Siz hiç yağmurdan sonraki toprak kokusunu bilir misiniz, ben bilirim

Siz hiç kağnı arabasının ağaçtan tekerine gıcırdamasın diye tereyağ sürdünüz mü, ben sürdüm

Siz hiç kendi yaptığınız küçük tezgahta kilim, halı dokudunuz mu, ben dokudum

Siz hiç tahta üzerine çaktığınız çivilerin arasından bozuk para geçirerek futbol oynadınız mı, ben oynadım

Siz hiç alabalık tesisinde havuzdan yeni çıkmış taze alabalık yediniz mi, ben yedim

Siz hiç mantar tabancası ile oyun oynadınız mı, ben oynadım

Siz hiç kedinin yakaladığı fare ile oynadığını gördünüz mü, ben gördüm

Siz hiç büyüyünce de giymek için iki numara büyük ayakkabı giydiniz mi, ben giydim

Siz hiç saçlarınız düzgün görünsün diye buzağıya yalattınız mı, ben yalattım

Siz hiç erik reçinesini yapıştırıcı olarak kullandınız mı, ben kullandım

Siz hiç kurşun kalemin her iki ucundan açarak kullandınız mı, ben kullandım

Sizin hiç takı takma imkanınız olmadığı için düğüne gidemediğiniz oldu mu, benim oldu

Siz hiç kız kardeşinizin beline kırmızı kurdele taktınız mı, ben taktım

Siz hiç mısır tarhanasını ayrana katıp kaşıklayarak yediniz mi, ben yedim

Sizin hiç cenazesine katılıp “hakkımı helal etmiyorum” demek istediğiniz düşmanınız oldu mu, benim oldu

Siz hiç salatalık kabuğunu yüzünüze koyduğunuzda yapıştığını ve gerdirdiğini fark ettiniz mi, ben fark ettim.

Siz hiç ılık süte yoğurt mayaladınız mı, ben mayaladım

Siz hiç Kasım ayında toprağa gömdüğünüz lale soğanının Nisan ayında çiçek açtığını gördünüz mü, ben gördüm

Siz hiç Ali İzeetbegoviç’in İSLAM kitabını okudunuz mu, ben okudum

Siz hiç satranç oynarken çoban matı yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç deniz kenarında simitçiyi beklediniz mi, ben bekledim

Siz hiç çok uzun boylu basketçi Halil İbrahim Kuzucu’nun yanında poz verdiniz mi, ben verdim

Siz hiç karınca yuvası gördüğünüzde basmamak için yolunuzu değiştirdiniz mi, ben değiştirdim

Siz hiç mis gibi orman menekşesini kokladınız mı, ben kokladım

Sizin okuduğunuz ilkokul hala kullanılıyor mu, benimki kullanılıyor

Siz hiç göz taramasından geçip hapishaneye açık görüşe girdiniz mi, ben girdim

Siz hiç ısırgan acısını kökü kokulu bir bitki sürerek geçirdiniz mi, ben geçirdim

Siz hiç deniz kıyısında kum zambakları gördünüz mü, ben gördüm

Siz hiç yanınıza bir güğüm su alıp tarlada mısır közlediniz mi, ben közledim

Siz hiç yaramazlık yapınca anneniz ağzınıza acı biber sürdü mü, benim sürdü

Siz hiç inek sağdınız mı, ilk ağız sütünden yapılan avuzu içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç Ilgaz-Kastamonu üzerinden Sinop’a gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç yanında sade gazozla susamsız kel simit yediniz mi, ben yedim

Siz hiç Nasrullah Camii şadırvanından soğuk su içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç Küre üzerinden İnebolu’ya 1970 model Anadol taksiyle gittiniz mi, ben gittim

Sizin hiç Hüseyin Acaroğlu gibi dostunuz ve abiniz oldu mu, benim oldu

Siz hiç 7.4 şiddetindeki 45 saniye süren depremde uyanıp kelime-i şehadet getirdiniz mi, ben getirdim

Siz hiç Bülent Ersoy’u ve Mahzun Kırmızıgül’ü Çakıl’da dinlediniz mi, ben dinledim

Siz hiç bir siyasinin şerrinden Allah'a sığındınız mı, ben sığındım

Siz hiç siyah-beyaz TV kumandası oldunuz mu babanız için, ben oldum

Siz hiç düğünde havaya sıkılan mermilerin kovanlarını topladınız mı, ben topladım

Siz hiç Medine hurması ile oruç açtınız mı, ben açtım

Siz hiç dişlerinizi misvak ile temizlediniz mi, ben temizledim

Siz hiç Şırnak Namazdağı’ndan Cudi Dağları’na baktınız mı, ben baktım

Siz hiç su değirmenine un olması için mısır götürdünüz mü, ben götürdüm

Siz hiç Erfelek çat çat kirazı yediniz mi, ben yedim

Siz hiç ilkokulda sınıfa gelen aşı hemşirelerini kandırıp aşıdan kurtuldunuz mu, ben kurtuldum

Siz hiç Cevşen duası okudunuz mu, ben okudum

Siz hiç 4444 kez tefriciye okudunuz mu, ben okudum

Siz hiç çocukluğunuzda kapsül balık yağı içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç yulaf sapından flüt yapıp melodi çaldınız mı, ben çaldım

Siz hiç halat çekme yarışında karşı takımın hilesine maruz kalıp çok fena düştünüz mü, ben düştüm

Siz hiç dağlarda kardelen topladınız mı, ben topladım

Siz hiç Türkiye’nin en kuzey ucuna gittiniz mi, ben gittim

Siz hiç doğal ortamında yetişen zılbıt otu toplayıp yemeğini yaptırdın mı, ben yaptırdım

Siz hiç pınar başında kilim yıkadınız mı, ben yıkadım

Siz hiç Necip Fazıl’ın ifadede ettiği gibi taze ölüyü bekleyen mezar gördünüz mü, ben gördüm

Siz hiç en zor ve dar zamanınızda Allah’ın merhamet elini hissettiniz mi, ben hissettim.

Siz hiç gömleğinizin ilk düğmesini yanlış iliklediniz mi, ben ilikledim

Siz hiç kıbleye dönüp dilek tutup zemzem suyu içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç sandalla denize açıp küreklere asıldınız mı, ben asıldım

Siz hiç sabun çiçeğinin gerçekten köpürdüğünü bilir misiniz, ben bilirim

Siz hiç leylak ağacının beklediği gibi baharı beklediniz mi, ben bekledim

Siz hiç iyi insanı gözünden tanıyıp hissettiniz mi, ben hissettim

Siz hiç Güneş tutulmasını siyah camla izlediniz mi, ben izledim

Siz hiç İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ve Gençliğe Hitabeyi ezberlediniz mi, ben ezberledim

Siz hiç sordunuz mu? “Ben kimim, nerden geldim, nereye giderim” diye, ben sordum

Siz hiç Atatürk’e hayran olup takdir ettiniz mi, ben ettim

Siz hiç X’e değer verip Y’yi buldunuz mu, ben buldum

Siz hiç olduğunuz gibi göründünüz mü, ben göründüm

Siz hiç gülü sevip dikenine katlandınız mı, ben katlandım

Siz hiç tavuğun lades kemiğiyle aklımda oynadınız mı, ben oynadım

Siz hiç komşu mahalle ile toprak sahada futbol maçı yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç Aşıklar Caddesinde sabaha kadar yürüdünüz mü, ben yürüdüm

Siz hiç Kabotaj Bayramında yağlı direğe nasıl tırmandıklarını gördünüz mü, ben gördüm

Siz hiç çocukluğunuzda komşunun kızıyla evcilik oynadınız mı, ben oynadım

Siz hiç şambrel lastikle denizde yol aldınız mı, ben aldım

Siz hiç Kuran’dan tefe’ülden bir açtığınızda ölüm bahsi geldi mi, ben açtığımda geldi

Sizin hiç sağ avucunuz kaşındığında para geldi mi, benim geldi

Sizin nineniz torununun torununu gördü mü, benimki gördü

Siz hiç çocuğunuza beddua ettikten sonra çok pişman oldunuz mu, ben oldum

Sizin hiç sol gözünüz seyridi mi, benim seyridi

Sizin hiç kulağınız çınladı mı, benim çınladı

Siz hiç buharlı cama resim yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç kirli arabanın arka camına “beni yıka” yazdınız mı, ben yazdım

Siz hiç soğuktan sular buz tuttuğu için kar suyu eritip ısıtarak banyo yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiç Barış Manço’nun vefat ettiği gün askerden terhis oldunuz mu, ben oldum

Sizin hiç 14 Şubat’ta kızınız dünyaya geldi mi, benim geldi

Siz hiç sıcak bir yuva ve bir tas çorbayla mutlu oldunuz mu, ben oldum

Siz hiç derinden bir oh çektiniz mi, ben çektim

Sizin hiç bir zalim ahınızı aldı mı, benim aldı

Siz hiç Kemalettin Tuğcu romanları okurken ağladınız mı, ben ağladım

Siz hiç bisküviyi çaya daldırarak yediniz mi, ben yedim

Sizin hiç tansiyonunuz ondokuza fırladı mı, benim fırladı

Siz hiç çıkmaz sokağa girdiniz mi, ben girdim

Siz hiç sadaka verip belaları def ettiniz mi, ben def ettim.

Siz hiç taze yayık ayranı içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç kuru soğana muhtaç oldunuz mu, ben oldum

Sizin sadık yârinizin kara toprak olduğu yıllar oldu mu, benim oldu

Siz hiç Polyannacılık oynadıp mutlu oldunuz mu, ben oldum

Sizin horozunuz komşunun horozunu döğdü mü, benimki döğdü

Sizin yaptığınız cami Mimar Sinan resmi beğenilip yılsonu okul sergisinde asıldı mı, benim asıldı

Siz hiç kermesten oduncu gömleği alıp giydiniz mi, ben giydim

Siz hiç semaverde çay demleyip içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç ızgarada hamsi yediniz mi, ben yedim

Siz hiç sorgulamayı ve eleştirmeyi sevdiniz mi, ben sevdim

Siz hiç sesiniz düzelsin diye çiğ yumurta içtiniz mi, ben içtim

Siz hiç yazılıdan bir hafta önce Edebiyat yazılı sorularını ele geçirip tüm sınıfa dağıttınız mı, ben dağıttım

Siz hiç kuzinede pişen mısır çöreği yediniz mi, ben yedim

Siz hiç emekli olunca memleketinizde köye yerleşmeyi düşündünüz mü, ben düşündüm

Siz hiç Neşet Ertaş’tan Leylam türküsünü dinlerken mest oldunuz mu, ben oldum

Siz hiç Çöl Aslanı (Ömer Muhtar) ve Er-Risale (Çağrı) filmini defalarca izlediniz mi, ben izledim

Siz hiç Eyüp Sultan’da sabah namazı kıldınız mı, ben kıldım

Sizi hiç çalıştığınız işyerinin ortağı sandılar mı, beni sandılar

Siz hiç feleğin çemberinden geçtiniz mi, ben geçtim

Siz hiç birinin tekerine çomak soktunuz mu, ben soktum

Siz hiç veresiye defterine yazdırıp bakkaldan alışveriş yaptınız mı, ben yaptım

Siz hiçbir yaşlının elini öpüp hayır duasını aldınız mı, ben aldım

Sizin önceden verdiğiniz sadaka sonradan bir belayı def etti mi, benim def etti

Siz hiç Ramazan’ın son on gününde her gece Kadir’i aradınız mı, ben aradım

Siz hiç elma şekeri, pamuk şeker aldınız mı sokak satıcısından, ben aldım

Siz hiç ebegümeci ve labadayı soğanla kavurup yediniz mi, ben yedim

 

Siz hiç Azrail’le tanıştınız mı, ben tanışmadım henüz ama her nefis ölümü tadacaktır vesselam…

*** Aklıma geldiği gibi yazdım, ilhamın getirdiği sıraya hiç dokunmadım.

Öyle Bir Zaman Geçirin ki ,
Keşke Şunu Yapmasaydım Demek Yerine,
Bak Bunu İyi ki Yapmışım Demek Nasip Olsun...

Cavit SOY

11.03.2023

 

ARAYIŞ

Hayatımız aramakla geçiyor,

Benliğimizi, kendimizi, kim olduğumuzu,

Yaratıcıyı aramakla başlıyoruz,

İş, eş, para, sağlık, mutluluk ve huzur arıyoruz ardından.

Bazı şeylerin kıymetini kaybedince anlıyoruz.

Sonra başlıyoruz aramaya,

Kaybolan yıllarımızı, gençliğimizi ve sağlığımızı.

İşler yetişmiyor, zaman arıyoruz.

Canımız sıkılınca konuşacak, dertleşecek bir dost arıyoruz.

Okumak için kitap, çalmak için saz,

Söylemek ve dinlemek için şarkı arıyoruz kimi zaman.

Bazen doğada, bazen kumsalda,

Bazen de gökyüzünde arıyoruz.

Ne aradığımızı bilmeden,

Boş sokaklarda dolaştığımız oluyor.

Geleceğimizden bir işaret arıyoruz mesela yıldızlarda.

Rüyalardan anlam çıkartmaya çalışıyoruz,

Belki aradığımız ordadır diye.

Çocukluğumuzu arıyoruz mahallede dolaşırken.

Fakirsek bir tas çorba,

Zenginsek havalı bir araba arıyoruz.

Huzuru ararken kayboluyoruz,

Sevgilinin gözlerinde hayale dalıyoruz.

Yalancıdan kaçan doğruyu,

Dolandırıcıdan bunalan dürüstü,

Sahtesinden yaka silken orijinalini arıyor.

Kimisi üretiyor müşteri arıyor,

Kimisi müşteridir satıcıyı arıyor.

Kimi üniversite kazanmış burs,

Kimi de kalacak yurt arıyor.

Kimimiz ilahi mesajda,

Kimimiz Kabe’de Hakk’ı arıyoruz.

Hakk'ı uzaklarda arama,

Hakk'ın durağı gönüldedir.” diyor Yunus Emre.

Kimi hakkını arıyor.

Duyduğu sesin peşinden koşarak,

Sesin sahibini arayan da oluyor,

Ormanda kaybolmuş ceylan gibi annesini arayan da.

Öldürmek için avını arayan da var bu Dünya’da,

Sevindirmek için muhtaç birini arayan da.

Gönlünü almak için kalbini kırdığını,

Sarılmak için annesini, elini öpmek için dedesini,

Başını okşamak için yetim birisini arayan da var.

Kimi arar bulduğunu sevinir, kimi bulamaz üzülür.

Kimi de ararken ömrü yetmez bulmaya.

Tüm çalışmalarımız, çabalarımız,

Emeklerimiz hep bulmak içindir.

Doğru yerde ve zamanda

Aramak gerekir bulmak istediklerimizi.

Âşık Veysel çok aramış ve sonunda,

Kara toprakta bulmuştur yârini;

Şemsettin Polat ta kalbinde bulmuş;

Uzaklarda aramam çünkü sen içimdesin,
Taht kurmuşsun kalbime en güzel yerindesin.

Ömrümüz aramakla geçer bizim.

Güvenilir birini ararız, sıkılırız macera ararız,

Zorlanırız rahatlık, yoruluruz uyuyacak döşek,

Üşürüz üstümüze yorgan, terleriz soğuk bir bardak su,

Korkarız güvenli bir liman ararız.

Kimi bir umutla define arar,

Kimi avcıdır avının peşindedir.

Bulmayınca üzülür, teselli ararız.

Hastalanırız şifa için ilaç, derdimize derman,

Gönlümüze ferman, sevdiğimize bir demet gül ararız.

Kaleye kaleci, okeye dördüncü, çayına şeker,

Takımına ideal onbir arayan da olur

Samanlıkta iğne arar gibi..

Acil bir durum varsa 112 yi ararız.

Mahkeme mahkeme dolaşıp adalet arar bazıları.

Üstüne yağan bombalardan sığınacak korunaklı

Bir yer arayan da vardır bir yerlerde.

Dünya hali işte; kimi çöpte ekmek ararken,

Kimi Mars’ta su arar.

Bülbül gül ararken, sinek pislik arar,

Arı çiçek, karınca buğday tanesi….

Uçurtma uçmak için rüzgâr ararken,

Leylek geçen yılki yuvasını arar.

Gazi savaşta kaybettiği kolunu ararken,

Mecnun çölde Leyla’sını arar.

Yakup Yusuf’unu, Aslı Kerem’ini, Ferhat Şirin’ini arar…

Biz çocukken ansiklopedide arardık ödevlerimizi,

Şimdilerde arama motorları çıktı.

Kendimize eş arardık düğünlerde,

Şimdilerde sosyal medyadan buluyor gençler birbirini.

Velhasıl arayan Mevla’sını da bulur, aradığını da..

Gökte ararken yerde de bulabilir.

Her şeyi ara ama kimsede kusur arama.

Hatayı önce kendinde ara.

Aşkı arama, o kayıp değil. Kendini kaybet aşkı bul...  Hz. Mevlana

Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son on günü içinde ara. Hz. Muhammed (SAV)

İyiyi arayıp güzeli bulmak temennisiyle…

ADALET

Adalet, adalet, adalet….

İnsana, hayvana, bitkiye, havaya, suya, toprağa, canlıya, cansıza velhasıl her şeye ve herkese adalet.

İnsanlığın, dinin, devletin, toplumun, ailenin temeli adalet…

Evladına, anana, babana, kardeşine, akrabana, komşuna, arkadaşına, eşine ve dostuna adalet.

Esnafa, sanayiciye, işçiye, memura, emekliye, çalışana, ustaya ve çırağa adalet…

Türk’e, Araba, Kürde, Çerkese, Gürcüye, Laza, Romana, çingeneye, yörüğe, efeye ve dadaşa adalet..

“Yurtta adalet, Cihan’da adalet”

Sokakta yatana, evsize, barksıza, fakire ve zengine adalet…

Zenciye, beyaza, çekik gözlüye, sarı saçlı, mavi gözlüye adalet.

Avrupa’ya, Asya’ya, Afrika’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya, Antartika’ya adalet…

Güçlüden ve üstünden yana değil, haklıdan yana adalet..

Devletin dini, mülkün temeli adalet.

Devleti, işyerini, derneği, tarikatı, partiyi, meclisi, köyü ve kenti yönetene ve onların yönettiklerine adalet…

Dünya’daki tüm değişik din mensuplarına, dinsiz ve inançsızlara adalet…

Vergide, gelir dağılımında, alırken, satarken, dağıtırken ve verirken adalet..

Seçerken, seçilirken, atarken, atanırken liyakat ve adalet.

Çalışan ile işveren, öğrenci ile öğretmen, memur ile amir, vali ile halk, hâkim ile sanık, savcı ile tanık, şahit ile zabit arasında adalet.

Köyde, kentte, kasabada, tarlada, bağda, bahçede, yaylada, derede, dağda, ovada her yerde adalet..

Geçmişte, gelecekte, şu anda, gecede, gündüzde, yolda, sırada ve kuyrukta her zaman adalet..

Camide, kilisede, havrada, tapınakta, Filistin’de ve Uygur’da adalet.

Sporda, maçta ve yarışmada, hastalıkta ve sağlıkta, yaşarken ve öldükten sonra sonsuza dek adalet.

Devletin taa en başındakinden dağdaki çobana kadar adalet.

Müslüman’a, Hristiyan’a, Yahudi’ye, ateiste, ateşe tapana, düşmanına ve dostuna adalet.

Saraydakinden gecekondudakine, villadakinden apartmandakine adalet.

Açlara, toklara, hastaya, yolda kalmışa, beşikten mezara, başından sonuna kadar adalet.

Evliye, bekara, dula, yetime, öksüze, köre, sağıra ve engelliye adalet..

Suçu ispat edilene kadar suçsuza, suçunu çekerken suçluya, kader mahkumlarına adalet..

Cengizhan’dan, Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Kanuni’ye, Hacı Bektaşi Veli’den Mevlana’ya, Genç Osman’dan Atatürk’e Türk’ün şiarı adalet,

Hun ve Göktürklerden Selçuklu’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne 17 kez tescil edilmiş adalet,

Çarşıda, pazarda, bankada, borsada, otobüste, uçakta, takside ve minibüste adalet…

Farklı görüşte olana veya yandaşına, seni eleştirene veya övene, sevene veya dövene adalet.

Kalbini kırdığına, gönlünü aldığına ve sözünden caydığına adalet.

Allah’ın Kur’an da emrettiği, Hz. Muhammed’in yaşadığı, Hz. Ömer’in uyguladığı adalet….

Sözde değil, özde adalet; sana, bana, ona, bize, size, hepimize adalet,

Unutma! Bir gün sana da lazım olur ADALET…

İYİ GELİR BİR ŞİİR

Yorulduğunda

Bıktığında

Sade kahve tadında

Çayın yanında

İyi gelir bir şiir

 

Geçmişe dalınca

Maziyi hatırlayınca

Çocukluğuna inince

Gençlik yıllarında

İyi gelir bir şiir

 

Hayallere dalınca

Rüzgâra karşı durunca

Ormanda kaybolunca

Yağmurda ıslanınca

İyi gelir bir şiir

 

Çöl sıcağında

Kutup soğuğunda

Duştan çıkınca

Denize dalınca

İyi gelir bir şiir

 

Kendini anlatırken

Bir kediyi okşarken

Derdini paylaşırken

Yaradan’a sığınırken

İyi gelir bir şiir

 

Kalbin kırıldığında

Kara haber aldığında

Yaralarını sardığında

Yapayalnız kaldığında

İyi gelir bir şiir

 

Güneş batarken

Yapraklar düşerken

Kuşlar göçerken

Demlikte çay biterken

İyi gelir bir şiir

 

Bülbül sustuğunda

Uykun kaçtığında

Umutların söndüğünde

Aşkını her gördüğünde

İyi gelir bir şiir

 

 

Benim canım aşkıma

Güzel gözlüm, hilal kaşlıma

Beyaz tenlim, kumral saçlıma

Ceylan gibi ürkek bakışlıma

İyi gelir bir şiir

 

Şair der ki: Şiir olmasa

Gözlerim görmese

Kulağım duymasa

Kimse beni sevmese

İyi gelir bir şiir

SENSİZ YEDİ GÜN

Yine gittin çok uzaklara

Habersizce bırakıp ardında

Sessiz, sedasız ve umarsızca

Kalbimi de koyup bavuluna

 

Ben ne yaparım buralarda

Hiç düşündün mü sensiz yedi gün

Bahar yağmurları yağmaz sen yokken

Çiçekler meyveye durmaz

Arılar çiçeklere konmaz

Rüzgar esmez, kuşlar uçmaz

Kedim üzülür, beni tırmalamaz

Defne yaprağı kokusu yayılmaz

Yaban gülü seni bekler açmak için

Çayla sigara gitmez sensiz yedi gün

 

Arabamla hız yapmam

Müziği de açmam son ses artık

Uykularım kaçar, rüyalarıma kabuslar dolar

Çiçeklere su vermek gelmez içimden

Teselli vermez hiçbir şey sensiz yedi gün

YANSIN DÜNYA, UMURUNDA OLMASIN

Bırak soğan ağlatsın, ısırgan yaksın, yılan ısırsın, arı soksun,

Kulağın çınlasın, özgürce sev birini, bırak kalbin hızlı çarpsın,

Kar doldursun, fırtına çıksın, alıp götürsün tüm sıkıntılarını uzağa,

Sevdiğin terk etsin, umudun tükensin, enerjin bitsin, yeniden başla her şeye.

 

Bırak deniz dalgalansın, ay tutulsun, sen dilek tut, yıldız kaysın,

Sal kendini, bırak kedi tırmalasın, soğuk üşütsün, soba ısıtsın,

Güneş açsın, yağmur yağsın, elbiselerin ıslansın, uykun gelsin,

Toprak kaysın, sel gelsin, deprem sallasın, sen sığın Yaradana.

 

Bırak bülbül ötsün, dikeni batsın eline gülün, elin kanasın,

Eşek tepsin, at kişnesin, ak düşsün saçlarına, baban yaşlansın,

Ezan okunsun, bayrak dalgalansın özgürce, ellerin semaya açılsın,

Dünya dönsün, yörüngesini bulsun, fırsatlar kaçsın, hayallerin yıkılsın.

 

Bırak tren kaçsın, vapur limandan ayrılsın, başın ağrısın,

Sular donsun, kuşlar dala konsun, giden gitsin, yenileri gelsin,

Gece korkutsun, ellerin titresin, çiçekler açsın, gül solsun, olan olsun,

Yıldırım düşsün, elektrik çarpsın, sabrın taşsın, sigortaların atsın.

 

Bırak nazar değsin, ok yaydan çıksın, lastik patlasın, firen tutmasın,

Savaşlar bitsin, barış gelsin, zulüm dinsin, mazlumun yüzü gülsün,

Çocukların büyüsün, elektrikler kesilsin, mumlar sönsün, ümitler tükensin,

Aynalar çatlasın, saatler dursun, borsa çöksün, şansın dönsün,

 

Bırak önyargılar kırılsın, şartlar zorlaşsın, yollar kapansın, kıskananlar çatlasın,

Karizman çizilsin, bıçaklar körelsin, silgiler tükensin, kapılar suratına kapansın,

Üç yanlış bir doğruyu götürsün, bütün problemler çözümsüz kalsın,

Sen tohumu at toprağa, bırak hayatı akışına, yapraklar sararsın, ağaçlar çıplak kalsın…..

 

GÜLÜŞÜNDE KAYBOLDUM

Gülüşünde kayboldum

Kokunda kendimi buldum

Gözlerinde gördüm Dünyayı

Hatırladım gördüğüm rüyayı

Döndüm dolaştım durdum

Dağlar aştım, karda iz bıraktım

Derin bir nefes çektim içime

Sesinin tınısını özledim

Meşenin gölgesine sığındım

Ayağına taş değmesin istedim

Kızgın kumlarda yürüdüm

Dalgaya karşı daldım denize

Daldığım saçlarınmış meğer

Defne yaprağı kokladım

Köyüm geldi aklıma

Çocukluğum geçti hayalimden

Köpeklerimi özledim ava giden

İneğimi özledim adı boncuk olan

Kınalı kuşu gördüm kar yağarken

Bisikletim binip gezdiğim yollar

Badem ağaçlı tepeler

Mantar topladığım dağlar

Sapanımla kuş avladığım

Ormanlarda yaban güvencinleri

Dağ menekşesi ne güzel kokardı

Bacası sürekli tüten köy evim

Sobanın közünde mısır közlediğim

Örüde görürdüm hep seni

Güderken ineklerin başında

Pınardan su içerdin, kaynağından

Yıllar sonra mezarlıkta rastladım sana

Dua ederken annene ve babana

Kavuşmamız kaldı öbür tarafa.

HERKES ÇANAKKALE’DEYDİ

Hz. Adem ordaydı, yaratılmış ilk insan olarak savaşın en ön safında olmalıydı, oldu da,

Önce ben gitmek istiyorum Çanakkale’ye diye izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. İdris ordaydı, kumaşı bulan terzi olarak cengaverlerin elbiselerini o dikmeliydi, dikti de

Elbiselerini ben dikmek istiyorum kahramanların diye izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Nuh ordaydı, gemi yapıp inananları kurtaran olarak şehitleri gemiye doldurmalıydı, doldurdu da,

Gemime şehitleri alıp senin yanına getirmek istiyorum diye izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Hud ordaydı, rüzgarın yönünü değiştiren peygamber olarak savaşın seyrini değiştirmeliydi, değiştirdi de,

Rüzgarın yönünü değiştirip düşman gemilerini batırmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Salih ordaydı, Kuran’da sekiz defa ismi geçmiş bir peygamber olarak orada bulunmalıydı, bulundu da,

Düşman ordularının arasına dalıp savaşmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. İbrahim ordaydı, Kabe’yi inşa ettiği gibi cephede mevzileri O yapmalıydı, yaptı da,

Nasıl olsa ateş beni yakmaz diyerek siperlere gitmek için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Lut ordaydı, çok zorlukla geçen kırk yıllık tebliğinden sonra tekrar savaşmalıydı, savaştı da,

Marmara’ya mayınları döşeyip düşman gemilerini batırmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. İsmail ordaydı, yeniden kurban edilmek istercesine Allah’a ileri atılmak istiyordu, atıldı da,

Zemzem suyu getirmek istiyorum yiğitlere diyerek izin isterken Allah’tan görmeliydiniz onu.

Hz. İshak ordaydı, duası ile dağları harekete geçirdiği gibi Gelibolu’ya çıkmalıydı, çıktı da,

Zaferde benim payım olsun diyerek Anafartalar’a çıkmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Yakup ordaydı, evlat acısıyla kapanan gözlerine şehit kanı sürmek istiyordu, sürdü de,

Yusuf’una Çanakkale’de tekrar kavuşmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Yusuf ordaydı, kuyuya atıldım, zindana girdim, burada kumandan olmak istiyorum diyordu, oldu da,

On bir yıldızla, güneşi ve ayı tekrar görmek istiyorum rüyamda diye izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Eyyup ordaydı, Çanakkale’de yaralanan askerlere duası ile şifa vermek istiyordu, verdi de,

Sabır abidesinin şifa duasını yaralı askerler üzerine okumak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu. 

Hz. Şuayb ordaydı, Medyen’in başına gelen sarsıntının aynısını Allah’tan istedi düşman için, kabul edildi de,

Dağlar top ateşiyle sallanırken alnını secdeye koyup dua etmek için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Musa ordaydı, adeta Marmara’yı ikiye ayırıp düşmanı denizde boğmak istiyordu, boğdu da

Kardeşi Hz. Harun’u da yanına alıp Çanakkale’de savaşmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Zülkifl ordaydı, Seyit Onbaşı’ya yardım etmek ve mermileri top namlusuna sürmek istiyordu, sürdü de,

Ağır topları kaldırması için Seyit Onbaşı’ya yardım etmek için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Davud ordaydı, Caluta karşı Talut’un yanında savaşır gibi cenge katılmak istiyordu, katıldı da,

Türk ordusuna demir madeninden zırhlar yapmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Süleyman ordaydı, cinlerden oluşan görünmez ordusuyla saldırmak istiyordu, saldırdı da,

Hüdhüd kuşu ve karıncaları da askere aldırmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu. 

Hz. İlyas ordaydı, üzüm hoşafı ve buğday çorbasını kendi elleriyle yapmak istiyordu, yaptı da,

Onbeşliler türküsünü yazdıran gençlerin arasına katılmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Elyesa ordaydı, Mehmetçiğin yanında yedi düvele meydan okumak istiyordu, okudu da,

Tarih yazmak için cephede, Bedir’deki sahabiler için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Yunus ordaydı, gece karanlık, deniz dalgalı, ümit olmak için askere yazılmak istedi, yazıldı da,

Karadeniz’deki yunusları da alıp yanına Marmara’ya gelmek için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Zekeriyya ordaydı, savaşa katılıp adeta havada yakalamak istiyordu düşman toplarını, yakaladı da,

İhtiyarlığında kavuştuğu Yahya’sını da yanına alıp savunmak için izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Yahya ordaydı, daha önce kimseye verilmeyen isminin hakkını vermek istiyordu, verdi de,

“Çanakkale Geçilmez” diye haykırmak için ön saflarda izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Hz. Muhammed (SAV) de ordaydı, baş kumandan olmak istedi İslam ordusuna, oldu da,

Peygamberleri, melekleri ve sahabelerini çağırmak için cepheye izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

 

Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve tüm melekler de ordaydı,

Allah’ın aslanı Hz. Hamza, Hz. Ebubekir, Hz.  Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali.

Kumandan olarak Halid Bin Velid, Kudüs fatihi Selahaddin-i Eyyubi de ordaydı,

Herkes Çanakkale’deydi, sanki tüm sema ehline seferberlik çıkmıştı…

ÇOK DEĞERLİDİR

Kızgın çölde bir ağaç gölgesi,

Çok susamışsan bir yudum su,

Terlemişsen ılık bir rüzgar,

Açsan bir tas çorba, kuru ekmek,

İnan çok değerlidir.

 

Aylardan Ramazan, günlerden Cuma,

Gecelerden Regaip, Mirac, Berat ve Kadir,

Gece kalkıp kıldığın iki rekat namaz,

Oruçlu geçen bir aydan sonra bayram,

İnan çok değerlidir.

 

Yaşlanınca hayırlı bir evlat,

Sohbet ederken bir acı kahve,

Gizli yaptığın iyilik, verdiğin sadaka,

Babanın evladına yaptığı dua,

İnan çok değerlidir.

 

Emek ettikten sonraki kazanç,

Uğrunda kan döktüğün bayrak,

Şehit olmayı göze aldığın vatan,

Günde beş vakit duyduğun ezan,

İnan çok değerlidir.

 

Seni çok seven hayat arkadaşın,

Seni yöneten adaletli devlet adamı,

Rahmetinden umudunu kesmediğin,

Elindekiyle yetinmeyi bilmen,

İnan çok değerlidir.

 

Yetimin başını okşaman,

Susuz köpeğe su vermen,

Yerine getirdiğin söz,

Sahip çıktığın emanet,

İnan çok değerlidir.

 

Kaybettikten sonra bulduğun,

Ailenle geçirdiğin keyifli vakit,

Hilesiz mal, dürüst esnaf,

Dar gününde yanındaki dost,

İnan çok değerlidir.

 

Beş yıl sonra gelen bebek,

İşsizlikten sonra bulduğun iş,

Kendi emeğin, helal kazancın,

Kuraklıktan sonra yağmur,

İnan çok değerlidir.

 

Savaştan sonra barış,

Dolu dolu harcadığın zaman,

Hasta olmadan önce sağlık,

Bol gününde biriktirdiğin para,

İnan çok değerlidir.

 

Hala hayatta olan annen ve baban,

Başını sokacağın sıcacık evin,

Varsa fazla zekatını verdiğin malın,

Vicdanın rahat başını koyduğun yastığın,

İnan çok değerlidir.

 

A'RAF'TA KALDIM EY DOSTLAR
Geçmişle gelecek, denizle toprak,
Çukurla tepe, sevgiyle nefret,
Baharla kış, uzakla yakın,
Ölümle yaşam, yoklukla varlık,
İyilikle kötülük, sevinçle hüzün,
Siyahla beyaz, geceyle gündüz,
Hastalıkla sağlık, rüyayla gerçek,
Dertle derman, yerle gök arasında,
A'RAF'ta kaldım ey dostlar...

İki dost, iki arkadaş ve sırdaş,
iki memleket ve iki dere ve köprü,
Yaşlılıkla hüzün, karanlıkla ışık,
Kızımla oğlum, eşimle annem,
Durmakla koşmak, umutla umutsuzluk,
Vezirle şah, kurtla kuzu,
Kalabalıklar içinde yapayalnız,
A'RAF'ta kaldım ey dostlar...

A'RAF'ta kalmak ne zormuş,
Dünya ile Güneş arasında kalan Ay gibi,
Güneş ile Ay arasında kalan Dünya gibi,
Tutuldum, kalakaldım, sonunu bilemeden.

Allah'ım A'RAF'ta bırakma beni,
Tut elimden al götür beni bir tarafa,
Senin tarafına, beyaz ışığın geldiği yere,
Hayatın gerçeğine, iyilerin yanına...

LÜTFEN SUSUN!!

 

Lütfen susun! Susun da elleriniz işlesin,

Sadece verilen göreve ve işinize odaklanın.

Gerektiğinde ve sorulduğunda konuşun.

Konuşmadan önce etraflıca düşünün.

 

Bilmiyorsanız birine sorup öğrenin.

Huzuru yaptığın işin içinde arayın.

Verilen görevi bitirip teslim ettiğinizde sevinin.

Kendinizle değil, başardıklarınızla anılın.

 

Size bir şey öğretene minnet duyun.

Bilmediğiniz konuda konuşmamayı seçin.

İnsanların arasında laf taşımaktan çekinin.

Güzel düşünün, hayatınızdan lezzet alın.

 

Kendi alanınızda bilgili ve uzman olun.

Okuyun, araştırın ve kendinizi geliştirin.

Geleceğe kalıcı eserler bırakın.

İyi ve dürüst olarak bilinin.

 

Hayallerinizin peşinden koşun.

Her yeni güne dualarla başlayın.

Habersizce arkasından dua edin.

Her işin sonunu sabırla bekleyin.

 

İnsanların hatalarına sabredin.

Eksik yanlarını görmezden gelin.

Onlara ikinci bir şans daha verin.

Güzellikle uyarın ve yol gösterin.

 

Gerektiğinde gönül alıp özür dileyin.

Bildiklerini çekinmeden öğretin.

Saygı ile bir bilene yönlendirin.

Sabırla anlamalarını ve öğrenmelerini bekleyin.

 

Pes etmeden, yorulmadan çalışın.

Daha güzel olacağına kalpten inanın.

İşlerin yoğunluğuna, hayatın akışına kapılın.

Kader nereye isterse oraya savrulun gidin.

 

Karşınızdakini iyi dinleyin ve analiz edin.

Her olayda her iki tarafı da dinleyin.

Büyüklerinin nasihatlerine kulak verin.

Manevi değerleri hayatın merkezine yerleştirin.

 

Yılandan değil, yalandan korkan Anadolu çocuğu olun.

Her türlü baskıya ve zulme karşı durun.

Haksızlıklar karşısında boyun eğmeyin.

Arkasından konuşmayın, yüzüne söyleyin.

 

Samimi ve içten bıkmadan çalışın.

Sorumluluk sahibi olun, insiyatif alın.

Sıkıldığınızda dertleşecek birini bulun.

Konuşun, konuşun ve hiç susmayın.

 

SEVGİLİ EŞİME

Ben hep yirmiyedi yaşındayım, hiç yaşlanmadım,

Seninle tanışıp nişanlandığım yaşta takılı kaldım.

Evlenme ihtimalini sevdim seninle, hiç korkmadım,

Nöbet tutarken askerde, adını verdiğim dağlarda.

 

Seni özledim buram buram onsekiz ay boyunca,

Ferdi’yi dinlerken hüzünle, yazdığım mektupta.

Hayalini kurdum, kokunu özledim, hayalin karşımda,

Nöbet tutarken karda ve kışta, Şırnak’ın ayazında.

 

Evladımız olsun diye dört yıl bekledik sabırla,

Ne kadar dua varsa okuduk, kutsal kitap Kuran’da.

Biricik kızımızın ismini Sude Naz koyduk doğunca,

Kızımız olsun diye çok sevindik, teşekkür ettik Allah’a.

 

Sude’nin peşinden Merve katıldı ailemize, aramıza,

İki kız evlat verdi, iki gonca gül, çok şükür Allah’ım bize.

O günden beri kızlarımız için yaşadık, bu fani Dünya’da,

İki dost, iki arkadaş ve sırdaş, yoldaş olduk hayat yolunda.

BEKLE BİZİ FİLİSTİN

Fırsat kolluyor zalim, devam etmek için zulmüne,

İnançlı ve masum insanları hedef alıyor bombalar yine,

Lakin ses çıkmıyor Dünya’dan almış kendini sessize,

İncil aşkına, Tevrat aşkına, Kuran aşkına dursun bu işkence.

 

Sadece Filistin değil ki mesele, her yerde var yangın,

Türkiye hangi birine yetişsin, hangisine etsin yardım,

İmdat çığlıkları yükseliyor şehirlerden, insanlar bezgin,

Nerde Selçuklu, nerde Osmanlı, nerde Ömer ve Selahattin.

 

Birleşelim, haykıralım tüm Dünya’ya, yeter artık durun!

İçinizdeki çığlığı bırakın coşsun, Dünya bunu duysun!

Zafer inananlarındır elbet bir gün, İsrail bunu görsün!

İnlemeyecek yetim, ağlamayacak öksüz herkes bunu bilsin!

 

Birleşin, toplanın, silkelenenin ve kendinize gelin,

Esaretten kurtulmak istiyorsanız, üretin, çalışın ve didinin,

Kudüs kurtulacaktır elbet bir gün, kendinize güvenin,

Lakin ümitsizliğe kapılmayın, boşa gitmesin ettiğiniz yemin.

Ey peygamber! Kurtulacaktır senin Miraca çıktığın mabedin.....

HERKES İSTANBULDAY’DI

Sultan Mehmed ordaydı, Osmanlı Ordusu’nun komutanı olarak savaşın en ön safında olmalıydı, oldu da,

Henüz 21 yaşında yağız delikanlı, beyaz atının üzerinde, düşmana korku salarken, görmeliydiniz onu.

Mehmed’in döktürdüğü toplar delerken surları, Doğu Roma İmparatorluğu tarihten silinmeliydi, silindi de,

Keserken gelen yardımı Anadolu ve Rumeli Hisarları, Marmara’ya açılırken yelkenlilerde, görmeliydiniz onu.

Mehmed’den aldığı emirle Haliç’e gemileri sürmeliydi Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey, sürdü de,

Kızaklar döşetip, bir gecede gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirirken kan ter içinde, görmeliydiniz onu.

Askerlerin karşı tarafa geçişini sağlamak için Vezir Zağnos Paşa fıçıları bir araya getirmeliydi, getirdi de,

Ulubatlı Hasan’ın surlara çıkıp sancağı dikmesiyle şahlanan ordunun başında nasıl mutluydu, görmeliydiniz onu.

Peygamberin yüzyıllar önde müjdelediği “İstanbul birgün mutlaka fetholunacaktır” sözü gerçekleşmeliydi, gerçekleşti de,

“Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel asker” sözüne mazhar olurken, görmeliydiniz onu.

Daha önce yola çıkan Ebu Eyyub el-Ensari’nin mezarı bulunmalı ve manevi fetih tamamlanmalıydı, tamamlandı da,

Kabrin yerini manevi keşifle belirleyen Akşemseddin nasıl da mutluydu, alnı secdede şükrederken, görmeliydiniz onu.

Hz. İsmail ordaydı, yeniden kurban edilmek istercesine sanki Allah’a ileri atılmak istiyordu surlara doğru, atıldı da,

Zemzem suyu getirip içirmek istiyorum, kana kana şehitlere diyerek izin isterken Allah’tan, görmeliydiniz onu.

Fatih Sultan Mehmed fetih günü şehrin en büyük mabedi Ayasofya’yı cami haline dönüştürmeliydi, dönüştürdü de,

Askerleriyle, halkıyla yan yana, omuz omuza saf tutup Cuma namazı kılarken tekbirle, salavatlarla, görmeliydiniz onu.

Elli dört günlük kuşatmanın sonunda orta çağ kapanmalı, yeni bir çağ açılmalıydı Dünya’nın ufkunda, açıldı da,

İnsanlık tarihine Müslüman Türk’ün adını yazdırırken altın harflerle, İstanbul surlarının üstünde, görmeliydiniz Onu.

 

Hz. Muhammed (SAV) de ordaydı sahabeleriyle birlikte, baş kumandan olmak istiyordu İslam ordusuna, oldu da,

Kumandanı Halid Bin Velid’i de alarak yanına, Hz. Hamza ile birlikte surlarda gedik açarken, görmeliydiniz O’nu.

RAMAZANIM’A MEKTUP

Evvela hoş geldin, sefalar getirdin mübarek Ramazan’ım,

Görüşmeyeli nasılsın, özlemiştik seni geçen yıldan beri.

Sen ki rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluş ayısın,

Bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi, senin içinde gizli.

 

Bu yıl buruk geçecek, anlamışsındır halimizden Ramazan’ım,

Sen yokken neler oldu, neler geldi başımıza, bir bilsen halimizi.

Depremler, afetler, seller milletimizi çok etkiledi perişan olduk,

Sen gelince umutlarımız yeşerdi yeniden, kendimizi bulduk.

 

Kur’an sende inmeye başlamıştı, teravih senin hediyen ümmete,

Aç da kalırız, susuz da…. Anlarız aç ve susuz kalanların halini.

Sofra başında dualar edeceğiz, dört gözle bekleyeceğiz ezanı,

Hurma ile açacağız oruçlarımızı, belki zeytinle Hz. Muhammed gibi.

 

Oruç tutmak boynumuzun borcu Allah için, namaz da öyle,

Sadakalarımızı, zekatlarımızı vereceğiz ihtiyaç sahiplerine.

Sevindireceğiz, yetimi, öksüzü, yolda kalanı, garibanı, evsizi,

Tesbihler çekeceğiz, Allah’ın güzel isimlerinden oluşan zikrini.

 

Sahura kalkacağız karanlıkta, ezanla niyet edeceğiz oruca,

Teravihlerimizi kılacağız camiler dolup taşacak salavatla.

Mukabeleler yapılacak camilerde ve evlerde bayrama kadar,

Bayramı dört gözle bekleyeceğiz, akraba ziyaretleri, el öpmeler…

 

Oruç sadece aç kalmak değildir, akşama kadar, bilene,

Kıymet vermektir vicdana, sahip olmaktır; eline, diline ve beline,

Yalan söz çıkmaz ağızdan, kalp kırmak yasaktır bu ayda,

Allah kabul etsin, melekler şahit olsun orucunu tutana…

YAPAMADIM

Yıllar geçti ömründen, hiçbir şey anlayamadım,

Mutsuz olduğumu elalemden saklayamadım,

Düştüm kalktım, sendeledim, ağlayamadım,

Yaralandım, üzüldüm, karalar bağlayamadım.

 

Yıllar sonra aradım onu, vefasızlık etmedim,

Beni sevmeyenin beyhude peşinden gitmedim,

 Dürüst yaşadım, babamın başını öne eğdirmedim,

Soğan ekmek yedim, namerde eyvallah etmedim,

 

Saçlarıma aklar düştü, çok çalıştım, yılmadım,

Yolumu gözleyeni, habersiz, mektupsuz komadım,

Benden önce öleni her gece Kur’an’sız bırakmadım,

Aç, susuz kaldım ama harama asla el uzatmadım.

 

Çok kuş sevdim ama öldürmeye kıyamadım,

Ağacın dalını eğdim ama acıdım, kıramadım,

Kapıma gelmiş el açmış garibi, fakiri kovamadım,

Gülü kokladım dalında, koparıp alamadım,

 

Dua ettim Allah’a, verdiklerine nankörlük edemedim,

Gurbete gittim çocukken, yaşlandım hala dönemedim,

Yıllarca ayrı kaldım dostumdan, halini hatrını soramadım,

Kalbini kırdıysam birinin, gece başımı yastığa koyamadım.

 

Cavit der ki : Üç günlük Dünya değer mi savaşmaya,

İşte geldik gidiyoruz, elimize geçen nedir bilemedim,

Allah hayırlı ömür versin, kaldı mı Dünya Süleyman’a

Haydi dostlar kalın sağlıcakla, işte gidiyorum diyemedim.

 

Geldik bir Ramazan ayının sonuna daha sevgili dostlar,

Rahmetini celbetsin tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar.

Kulağımız ezanda sabırla beklediğimiz iftarlar, bereketli sahurlar,

Mükafatını Allah’tan bekleyen herkese, HAYIRLI BAYRAMLAR….

SON YUDUM

Son yudumunu içer gibi iç suyunu,
Son kez görecekmiş gibi bak gökyüzüne,
Son kez sarılıyormuş gibi sarıl sevdiğine,
Bir kedi sev, bir martıya simit at vapurdan,
Annenin elini öp, çocuklarının başını okşa,
Son kez varıyormış gibi alnın secdeye, öyle kapan seccadene,
Sevdiklerine iyi haftalar mesajı at,
Bir gülü kokla, bir ağaç dik son bir hamle ile,
Tüm sevdiklerine hakkını helal et sanki son gününmüş gibi,
Derin bir nefes çek pencereyi açıp son nefesini alır gibi,
Ondan sonra başını yastığa koy vicdanın rahat bir şekilde,
Uyu son kez uykuya dalar gibi.... Son rüyanı görecekmişcesine...
Unutma öleceğimiz kesin, ihtimali yaşıyoruz...
Yarına çıkıp çıkmayacağımız meçhul...

 

KADİR GECESİ

Muhteşem bir gece açmış sinesini, bizi bekliyor,

Bin aydan hayırlıyım diyor, idrak edilmeyi istiyor,

Melekler de yeryüzüne inmek için sıra bekliyor,

Kur'an bu gecede inmeye başladı, okunmayı istiyor....

 

NEBİYE MEKTUP

Daha az gelir oldun hanemize, ülkemize, gönlümüze,

Küstün mü demek istiyorum, dilim varmıyor sormaya,

Mağaraya döndü yüreklerimiz, ihtiyacımız var nuruna,

Cebrail’i de al gel, ses ver ya Muhammed! sönmüş kalbimize.

 

Yangın yeri her taraf, ahlak, haya kalmamış insanlarda,

Emin insanı mumla arar olduk, hırs bürümüş kalpleri,

Kâbe gibi yıkanmak gerek arınmak için, zemzem suyuyla,

İbrahim’i de al gel, su ver ya Muhammed! solmuş gülümüze.

 

Kuran’ı yerinden anlamamız lazım, tıpkı ilk dönemdeki gibi,

Sözlerini yeniden dinlememiz lazım, tıpkı sahabiler gibi,

Kalbimizi yeniden açmamız lazım gökten inen melek gibi,

Ali’yi de al gel, ilim ver ya Muhammed! yitip gitmiş aklımıza.

 

Adalet olmalıydı mutlaka, güçlü veya zayıf tüm insanlar için,

Fakir kalmamalıydı yeryüzünde, bunca zengin varken,

Yetimler ezilmemeliydi, öksüzün kalbi kırılmamalıydı,

Ömer’i de al gel, adalet ver Ya Muhammed! şaşmış terazimize.