İlk üç kitabımda yer alan ve ifade ediliş tarzı bakımından bana özgü vecizeler ve özlü sözler….
VECİZELER VE ÖZLÜ SÖZLER
Atatürk'ü anlamak; geleceğe ümitle bakabilmek, "daha nice yüzyıllara" diyebilmektir.
Gençlere tavsiyem; Türk tarihindeki her lideri kendi düşünceleri ve yaşadığı devir ve şartlar göz önünde bulundurarak değerlendirmeleri.
Satıcıların önce yüksek teklif vermesi ve sonucu beklemesi, alıcının başka yerden sipariş geçtiğini öğrendiğinde “keşke benden alsaydın ben de sana indirim yapacaktım zaten” demek bir bakış açısıdır. En baştan verebileceği en uygun teklifi vermek ise başka bir bakış açısı.
Endüstriyel boyama, imalatın son, satışın ise ilk basamağını oluşturan, ürünün kalitesini ve piyasa değerini artıran önemli bir alandır.
Bir makinenin gerçekten kaliteli olup olmadığını dış görüşüne bakarak anlayamayız. Arka planda o kadar çok detay vardır ki gerçekten kaliteli olup olmadığı yıllar sonra ortaya çıkar.
Hayatta her şey sanal dünyadan, sosyal medyadan, okuldan ve test çözmeden ibaret değil. Eğitim ve öğretim beşikten mezara kadar hem kendimiz hem de çocuğumuz için hiç bitmeyecek bir olgu.
Fuar bir şölendir, mutluluktur, gurur, onur, imaj, prestij, huzur ve sevinçtir, tebessümdür, samimiyettir, tatlı bir telaş ve koşuşturmacadır, gövde gösterisidir, moraldir ve tatlı bir yorgunluktur.
Kendimizi işimizle ilgili olarak sürekli yenilemeli ve geliştirmeliyiz. Adeta bizi çalıştığımız firmanın ortağı sansınlar. Bütün bunlardan sonra işverenle zam pazarlığına oturduğumuzda işveren bizde zerrece bir eksiklik ve kusur bulamasın. Bizim iş ahlakımız, dürüstlüğümüz ve çalışkanlığımıza laf edemesin.
Kendimizi yılda bir kez mutlaka kalibre etmeliyiz, yani hangi seviyede olduğumuzu, ne mesafe kat ettiğimizi ve referans değerlerden hangi konularda saptığımızı belirlemeliyiz. Çıkacak sapmaların seviyesine göre de kendimize yön vermeli, eksikliklerimizi giderme çabasına girmeliyiz.
Başkasının kopyası değildir onlar… Orijinal ve kendine has dokuları vardır. İki arkadaşı onun hakkında konuşsalar ortak nokta bulamazlar anlattıklarında. Çünkü herkes farklı bir yönüyle tanımıştır onu.
Kendimizden bir şeyler verince haz alırız biz. Yemekten çok yedirmek, gezmekten çok gezdirmek, uyumaktan çok uyutmak, çalıştırmaktan çok çalışma daha çok zevk verir bize. Bazen oturur seyrederiz sadece gizlice çabamızın sonucunu. Ve mutlu oluruz.
Firmadan ayrıldığınızda mutlaka yeni bir elemana işi öğretmiş, tecrübelerinizi aktarmış olunuz. Kişisel değil sistem inşa ediniz ki sizden sonra işler kaldığı yerden devam edebilsin. Arkanızdan hayırla yad edilecek hatıralar bırakınız.
Her alımın bir hikâyesi vardır ve her satın almacı aynı zamanda bir hikâye yazarıdır. Satın alma talebinin gelmesiyle birlikte hikâye başlar ve sürecin sonunda genelde mutlu sonla biter.
Bir yanda Satınalma, diğer yanda Muhasebe… Bir şirketin en gözde, en önemli, en stratejik iki birimi… Bu iki birimin başına ehil, deneyimli, gizliliğe önem veren ve güvenilir kişileri ve ekipleri göreve getiren firmanın önünde kimse duramaz, söz konusu firmanın gelecek planları gerçekleşir, hedefleri tutar ve rekabet gücü artar.
Yüksek beklentiler büyük hayaller demektir. Düşük beklentiler ise bizi sınırlar. Sadece kendi beklentilerimiz değil, başkalarının beklentileri de bizim için önemlidir. Diğer insanların yüksek beklentileri bizde iyi performans gösterme eğilimine yol açar.
Tecrübe; kendinden daha tecrübeli olanları dinlemek, onlara saygı duymak, onlardan çok şey öğrenmek, dinlemek ve gözlemlemektir.
Kendi tercihlerimizin bize özel oluşu kadar başkalarının tercihlerine de saygı duymak ta bir tercih meselesidir. Onlara sadece tavsiyelerde bulunup yok gösterebiliriz, alternatif durumları gösterip tecrübelerimizi aktarabiliriz o kadar. Gerisi kendi tercihleridir.
Ne hazindir ki, Dünya’nın en yüksek enflasyon, faiz ve işsizlik rakamlarına sahip olmak, kredi notumuzun yerlerde sürünmesi, gri listede olmak utanç verici. Böyle bir ülkeyi Dünya arenasında takan da olmaz artık. Sözü geçmez, dinlenmez, kaale alınmaz. Bağımsızlığımızdan taviz verir hale düşeriz ki Allah korusun, Cumhuriyetimize yakışmaz.
Uzaklarda aramaya gerek yok, bazen burnunun dibindekini, en yakınındakini görmek gerekir. Bazen en yakınımızdadır aslında taa uzaklarda aradığımız mutluluk.
Bizim topraklarımız güzel kokar, neden bilir misiniz? Çünkü tüm sevdiklerimizi bu topraklara gömdük te ondan. Bizim gökyüzümüz göçmen kuşların geçiş rotasıdır, her baharda yeniden gelip yuvalarını kurarlar. Çünkü bizim onlarla bile dostluğumuz vardır.
YAZIK çok YAZIK…. Ey vatanı bize emanet eden atalarımız, dedelerimiz ve ninelerimiz! Emanetinize sahip çıkamadığımız için sizden özür dileriz. Ey geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız! Sizden de özür dileriz. Size güzel kültürümüzü maalesef aktaramadık. Size güzel bir ülke bırakamadık.
Bazen derinden bir iç çekip “teşekkür ederim Allah’ım” diyorum. Bazen kuş veya balık yakalayıp tekrar bırakıyorum özgürlüğüne. Bayramda tatile değil büyüklerimin elini öpmeye gidiyorum. Otobüste değil kamyon kasasında yolculuk ediyorum rüzgâra karşı. Hasta ziyaret ediyorum. Hâl hatır soruyorum. Eğer içimden ağlamak geliyorsa kendimi tutmuyorum.
Başın dik olsun, sen yeni yerlere yelken açmak için ayrıldın. Karar kendi kararın. Bize “hayırlı olsun” demek düşer.
Kapattığınız kapıları aralık bırakınız. Tamamen kilit vurmayınız geçmişte yaşananlara. Bir gün kimlerle, nerede ve hangi şartlarda bir araya geleceğinizi bilemezsiniz. Eğer karşınıza çıkan Dünya’daki 8 milyar, Türkiye’deki 85 milyon insan arasından sadece birkaç 100 insanla tanışmış ve onlarla yaşıyorsanız vardır bir hikmeti.
*** Fabrikada Satın Alma kitabımdan alınmıştır.
Oldum olası işini severek yapan, düşünen, geliştiren, fikir ortaya koyup üretime dönüştüren insanlara hayran kalmışımdır.
Başarılı olmak her insanın, her işletmenin ve fabrikanın hayalidir. Hayatta mucize yoktur, oyunu kuralına göre oynarsanız başarılı olursunuz. Siz şahıs veya işletme olarak yapılması gerekenleri yaptığınızda başarı gelip sizi bulur.
İşin özü şudur ki; severek ve inanarak yapılan her işte başarı şansı yüksektir. Bir şey ürettiğinde mutlu olan, hayallerine bağlı, mücadeleci ve tutkulu insanlar her zaman başarılı olurlar.
Rutine dönüşmüş ve heyecanını kaybetmiş bir süreçten kurtulmanın ve kötüye gidişatı durdurmanın yolu fabrika ayarlarına dönmekten geçer. Moral bozmaya gerek yok, yeter ki içimizdeki amatör ruhu yeniden ortaya çıkaralım, heyecanı yeniden yakalayalım. Kökü derinde, temiz mazisi olan şirketler mutlaka yeniden toparlanırlar.
Çalışanlara açık ve şeffaf davranarak, onlarla şirket bilgilerini, hedeflerini ve gelecek öngörülerini daha çok paylaşarak, gidişat hakkında bilgilendirerek onları yanımıza çekebiliriz.
Kültürü olan bir fabrikada çalışanların veya yöneticilerin değişmesiyle değişmeyen bir şeyler var demektir. Bunun sonucunda da mutlu, başarılı, verimli ve huzurlu bir çalışma ortamı doğar ve bu ortamdan da iyi ürünler çıkar. Değerler, idealler ve hedefler herkesçe benimsenmiştir artık.
Unutmayın işletmeler genelde misafirlerinin aklında temizlikleri ve kırk yıl hatırı olan kahve çaylarıyla akılda kalırlar. Bir fabrikanın ayakta kalması sadece ürettikleri veya üretimde çalışanlarıyla alakalı değildir. Arka planda o kadar önemli işler ve detaylar vardır ki hiçbiri küçümsenemez, önemsiz olduğu düşünülemez.
Fabrikalarımızda mutlaka bir kütüphanemiz bulunmalı. Kütüphanede faydalı olabilecek teknik kitaplar, tedarikçilerin sattıkları malzemelerle ilgili hazırladıkları ürün seçim katalogları yer alabilir.
Kadınlarımızı fabrikalarda bilgisayar başında çalışırken, imalatta kaliteyi kontrol ederken, toplantılarda sözünü dinletirken, proje ofisinde çizim yaparken, elinde eldiven üstünde önlüğüyle depoda malzeme istiflerken, muhasebede hesap yaparken, danışmada misafirlerini karşılarken, fuarlarda tanıtım faaliyetlerinde bulunurken, yabancılara tercümanlık ederken, müşteri ziyaretlerinde, eğitim ve AR&GE faaliyetlerinin içinde, üretim hattında parçaları montaj ederken, satış ekibini yönetirken, satın almak için pazarlık yaparken, personel alımı yaparken, etrafa gülücükler dağıtıp neşe saçarken, kısacası her alanda görmemiz mümkün.
Hayal gücü her meslekte gereklidir ama fabrika çalışanlarında daha çok ihtiyaç vardır bence. Neden mi? Fabrika üretim ve imalat yeridir. Yani proje çiziminden montaj ve devreye alma aşamasına kadar tüm süreçlerde büyük bir hayal gücü kullanmak gerekir.
Bazen de hedef küçültmemiz gerekir. Olası risklere ve rakiplerimize karşı stratejik bazı karar ve uygulamalarımızı olgunlaşıncaya kadar gizlemememiz gerekebilir. Başkalarının sizin hayal ve hedeflerinizi çalmanıza müsaade etmeyiniz.
Fabrikalar fikirlerin, makalelerin, araştırmaların, geliştirmelerin vücut bulmuş halidir. Bütün bilimsel ve akademik çalışmaların ve deneylerin sonuçlandığı ve ortaya neticelerinin çıktığı, son halini aldığı ve insanlığın hizmetini sunulduğu ortamlardır.
İmalatta en baştaki proje çizim süresi uzatılsa diğer süreçler otomatikman kısalacak, aynı zamanda olası tüm hata ve revizyonların önüne geçilecektir.
Konumu ve görevi ne olursa olsun herkesin fikirlerine müracaat etmek gerekir. İş ortamında çalışan ile işveren arasındaki ortak noktada buluşma bu şekilde çok yararlı olabilir. Fikirleri sorulan, dinlenen ve uygulamaya sokulan insanlar daha çok motive olurlar. Bence her çalışanın fabrikada bir izi olmalı veya iz bırakmasına müsaade edilmeli. Orijinal fikirleri uygulanan kişilerin isimleri yazılmalı o işin üstüne.
Fabrikalarda proje ofisleri genelde en gözde ve en önemli bölümlerdir. Çünkü imalat, montaj ve üretim yapan fabrikanın kalbi proje ofisinde atar. Proje ofisi fabrikanın kozmik odasıdır.
Markayı değerli kılan firmanın tanınmışlığı, bilinilirliği ve sahip olduğu gayrimenkul& menkul ve finansal büyüklüklerin yanı sıra o ismi marka haline getiren ve emek sarf eden beyin gücüdür, insan kaynağıdır.
Mühendislik masa başı bir iş değildir. Sadece hesap yapmak hiç değildir. Mühendis uygulayıcı ve uygulatıcıdır. Ekip ve şantiye şefidir, sahadadır, yol gösterici, geliştirici, danışılan, araştırandır.
İşverenlerce çalışanların rakip firmaya gitmelerine engel olmaya çalışmanın hatta aynı sektörde bile iş bulmalarını engelleyici çabalarının önüne geçilmeli. Bunun insan haklarına aykırı olduğu vurgulanmalı. Yıllarca kaynak yaparak ekmeğini kazanan birisi artık başka iş yapamaz ki…
Üç iyi yetişmiş, tecrübeli ustayla üç ayda tamamlayabileceğiniz bir projeyi beş orta seviye usta ile ancak altı ayda tamamlayabilirsiniz ve üç aylık uzamanın getirdiği maliyeti hesaplamak için ekibinizle on kez toplantı yapsanız içinden çıkamazsınız.
Fabrikada satın almacı aynı zamanda bir çalışan ve yöneticidir. Dolayısı ile fabrikadaki tüm birimlerle diyalog ve ilişkileri vardır. Bir yandan talep ve ihtiyaçlarına cevap verirken diğer yandan yönlendirir, destekler, öğretir ve yardımcı olur.
Eğer satın alma; en kaliteli ürün veya hizmeti, en uygun fiyata, en hızlı şekilde ve en uzun vade ile almaksa diyalog her şeyi çözer. Ben bunu gördüm, bunu yaşadım.
Teknik satış, teknik satın alma, teknik yönetim, teknik çizim, teknik imalat, teknik üretim, teknik montaj, teknik sevkiyat, teknik teslimat, teknik tanıtım, teknik görüşme… İşimiz gücümüz teknik olmalı.
Yıllar içinde çalışmak, gayret etmek, tecrübe kazanmak, bilgiyi artırmak, kurumsallaşmak, geliştirmek, araştırmak, denemek, yatırım yapmak, ufku genişletmek, geçmişten dersler çıkarmak, teknik ekiple çalışmak, bilmiyorsa bilene sormak, kontrol etmek; kısacası bir arpa boyu yol alabiliyor olmak gerekir.
USTA kelimesi bende ÖĞRETMEN kelimesiyle aynı çağrışımı yapıyor. Hem sürekli öğrenen, kendini geliştiren hem de çalışan ve öğreten bir kişi aklıma geliyor.
Verimliliğin başlangıç yeri, anahtarı fabrikanın proje bölümüdür.
*** Fabrikanızın Temelleri Sağlam mı kitabımdan alınmıştır.
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Bence hem gezen hem okuyan hem de gözlemleyip dinleyen çok bilir. Fuar; tam da bu fırsatı verir insana. Gezme, okuma, gözlemleme ve dinleme…
Velhasıl arayan Mevla’sını da bulur, aradığını da.. Gökte ararken yerde de bulabilir.
Her şeyi ara ama kimsede kusur arama. Hatayı önce kendinde ara.
Aromatik insanlar türedi etrafımızda. Hem de doğala özdeş…. Sahte mimikler, sahte gözyaşları, sahte yüzler, gülüşler ve davranışlar… Doğala özdeş olduğu için anlayamıyorsunuz bile sahte gülücükler saçtığını, sizi kandırmaya çalıştığını…
Kalitenin ayrıntıda gizli olmasına sevinecek gibiyiz sanki. İyi ki ayrıntıda gizli. Yoksa nasıl saklardık adi malzeme kullandığımızı? Yakmayan yakıcılar, paslanan paslanmazlar, dönmeyen fanlar, itmeyen silindirler, kopmaya yüz tutmuş zincirler, gözünün içine sokulan kaynaklar, kapanmayan kapaklar, yağ kaçıran pistonlar…. Mış gibi makine yapılmaz ki ama. Verimlilik yok, dayanıklılık yok, bir ağırlığı bile yok. Boyası bile ilk yağmurda akacak kadar ince….
Çalışanlara serbestçe fikirlerini dile getirebilecekleri, gerektiğinde yönetimi eleştirebilecekleri ortamın sağlanması önemlidir. Yani deşarj olmalarına fırsat verilmelidir.
Eğer kendimi yenilemezsem yani yerimde sayıyorsam aslında geriye gitmiş olacağımın farkındayım.
“En büyük dua hayal kurmakmış”…. Zannediyorum ben en çok bu duayı sevdim.
Koca koca firmaların ihalelerine girip teklifinizi verirsiniz. En uygun teklifi verdiğiniz halde bakasınız iş başkasına gitmiştir. O firmayı araştırdığınızda ise karşınıza hiç alakasız iş yapan çakma bir firma çıkar. Biraz daha derine indiğinizde ise işi yapan firmanın bambaşka biri olduğunu görürsünüz.
Zannımca ERP nin en zor kısmı üretim, imalat ve montaj kısmının oturtulmasıdır. Yani üretilen makinanın projesinin ne kadarının tamamlandığını görebilmek. En zor senaryolar bu kısımda döner ve takibi oldukça zordur.
Eğer kritik eleman seviyesini korumazsanız elinizdeki yarım işle ortada kalabilirsiniz.
Temel mesleki eğitim almış öğrencilerin daha iyi mühendis olacaklarına kesin gözü ile bakıyorum, fen ve matematik derslerini de almak kaydıyla.
Meslek liselerindeki değerli yönetici ve öğretmenlerimiz! Sizler ülkemizin geleceğinde çok kilit bir rol oynuyorsunuz. Gelecek sizin ellerinizle ve emeğinizle şekillenecek. Öğrencilerinizi maksimum faydayı sağlayacak şekilde bilgi birikimlerinizi ve tecrübenizi artırınız. Öğrencilerin işyerleriyle ve sanayiyle iletişiminde destek olunuz. Onları hem teknik donanım hem de insani değerler açısından vatanına ve milletine faydalı birer fert olarak yetişmeleri konusunda elinizden gelen gayreti göstereceğinize eminim. Yolunuz açık olsun.
Okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize verilmesi gereken en temel eğitim demokratik bakış açısı ve iletişim olmalıdır bence. Çocuklar yalnız olmadıklarını ve yaşamadıklarını anlamalılar. Birlikte yaşamanın gerekleri, kendilerinden farklı görünen, düşünen insanların da olabileceği öğretilmeli. Çevresindeki insanları ve hatta hayvanları bile incitmemeleri gerektiği iyice hafızalarında yer etmeli. Saygı, vicdan ve ahlaka dayalı kültürle yetiştirilmeli. Öğretim ancak bu eğitimden sonra verilirse yararlı ve anlamlı olur.
Enflasyon fırlayıp her şeyin fiyatı artmışsa (hem TL hem döviz bazında), faizler yükselmiş nakit sıkıntısı başlamışsa, mevcut vergiler artırılıp yeni vergiler çıkmışsa, kredi kartı limitine bile vergi konmuşsa, işçilik maliyetleri artmış ve yeni yatırımlar azalmışsa, kurların sabit kalmasından dolayı ihracatın cazibesi kalmamışsa, Çin’le değil Almanya ile bile fiyat rekabetimiz kalmamışsa, yılbaşında tahmin ettiğimiz üretim hedeflerini tutturamadığımız için elimizde oldukça fazla stok ürün birikmişse, tedarikçiler ödeme için aramaya başlamış ve vadeleri kısaltmaya, dövizle fatura kesmeye başlamışlarsa bunda satın almacının suçu ne?
Satın Alma uzmanlarını şuna çok dikkat etmeli: Müşteri temsilcileri de işlerini yapmaya çalışıyorlar, saygı duymak ve onlara zaman ayırıp dinlemek lazım.
Sakın boş duruyor zannetmesinler. Tamam biliyorum işinde çok iyisin. Herkesin üç saatte yaptığı işi bir saatte yapıyorsun. Onu ya yaparım, bundan da anlarım dedin en baştan. Biraz da sesin çıksın. Bazı işleri hallettiğini çaktırmalısın. Unutma her yaptığın işi bağıra bağıra yapmazsan seni hiç çalışmıyor zannedebilirler.
Sabırlı olmalısın. İş hayatı biraz zordur, basamakları çıkmak, saygınlık ve dostluklar kazanmak zaman alır. Sen yine de her şeye rağmen her sabah bir umutla işine başla, gördüğünün elini sık, günaydın de. Tebessümü yüzünden eksik etmemeye çalış.
Ben ömrümde üçü bir arada yaşam görmedim. Gerçek hayatta gelmiyor bir araya bu üçlü. MUTLULUK, SAĞLIK ve PARA.
Çalışanlar için çalıştıkları firma tercihleri ne kadar önemli ve değerli ise, firmalar için de çalıştıkları ve işlerini ve işyerlerini emanet ettikleri personelleri bir o kadar önemlidir.
İşte bütün bunlardan dolayı diyorum ki: “Yeminli satın alma uzmanlığı konusu gündeme gelmeli ve gereği yapılmalıdır. Nasıl ki büyük firmaların finansal işlemlerini yeminli mali müşavirler yapıyorsa satın almasını da yeminli satın alma uzmanları yapmalıdır. Satın alma uzmanı dürüst ve şeffaf olmalıdır.”
Her türlü bilgi ve ürüne hızlı ve kolay erişilebilen bir Dünyada YOK demeye devam ederseniz kısa sürede YOK olursunuz.
*** Satın Almada Etik kitabımdan alınmıştır.